Her yıl olduğu gibi bu yıl da zaman geldi. Okul tanıtımları, eğitim fuarları, okul ilanları başladı. Çünkü yeni okula başlayacak çocuğu olanlar ve okul değiştirmek isteyenler arayışa başladılar. Mayıs ayında kuralar çekilecek, ön kayıtlar yapılacak.
Bütün bunlar özel okullar için geçerli. Çünkü devlet okulu seçecek olanlar için Ağustos ayına değin süre var. Her koşulda aileler arayış içinde ve akılları karışık. Bu konuda oldukça çok soru geliyor: “Hangi okulu seçmemiz gerek, hangisi daha iyi?” Aileler bu arayış içinde fuarları ve okulları geziyorlar, soruyorlar, aradıkları özellikleri bulmaya çalışıyorlar. Ama bir kısmı arayacakları özelliklerin ne olduğunu bile bilemiyor. Çocuğu okula giden diğer ailelere sorularak bilgi alınmaya çalışıyorlar. Bazı okullar kura çekecekler. Kuralar sonrası, kimi yaşamlarındaki bu ilk kumarı kazanacak, kimi kaybedecek. Aslında onlar ne kazanıp ne kaybettiklerinin pek de farkında olmayacaklar. Hatta büyük olasılıkla çoğunun ailesi de kazanılanın ve kaybedilenin ne olduğunu bilemeyecek. Çünkü kuralarına girilen okullar, son yıllarda en çok konuşulan okullardır ve çocukları için en iyisini istiyorlar. Bazıları bu yarışa daha erken başlamış, kura şanslarını daha anaokulundan denemiş, böylece hem ilkokulu garantilemiş, hem de bir şans daha kazanmışlardı. Peki, bu kararlar hangi değerlere göre veriliyordu ve “iyi” okul neydi? Aslında, endişeler ve arayışlar doğru ama soru yanlış. Doğru soru “Benim çocuğum için en uygun okul hangisi?” olmalıdır. Peki, bu sorunun yanıtlarını nasıl bulacağız?
“İYİ” OKUL
Bizim çocukluğumuzda ailelerimizin işi daha kolaydı. Okul seçimi genellikle en yakın devlet okulu olarak yapılırdı, kolej sayısı çok azdı. Şu anda sadece İstanbul’da, hepsinin adını ezberlemekte zorluk çekeceğiniz kadar fazla özel okul bulunuyor. Her okulun velilere sunduğu farklı özellikler var. Her yıl daha da farklılık yaratarak, diğerlerinden üstün hale gelmeye çalışıyorlar. Bazı okullar sorunlu olabileceğini düşündükleri çocukları ayıklayarak, bir anlamda onların okuma haklarını ve okul seçme haklarını engelleyerek kendi “kalitelerini” arttırmaya çalışıyor. Uzun süredir çocuklarla ve okullarla çalışan bir çocuk psikiyatrisi uzmanı olarak ben biliyorum ki, her velinin isteğine göre okul oluşturulmaya çalışılsa, her çocuk için bir okul yapmak gerekir. Özel okul seçimlerinde ailelerin “iyi” okul tanımı son yıllarda genellikle, okulun bir kesim içinde adeta moda olmasıyla ki bu moda bazı çok eski kurulmuş okulları ayrı tuttuğumuzda, iki-üç yılda hatta bazen yılda değişmektedir, okulun fiziki koşullarıyla, bildikleri kesimden çocukların aynı okula gitmeleriyle belirlenmektedir. Bir grup veli de mutlaka özel okul olsun isteğiyle, evine yakın, bütçesine daha uygun olduğunu düşündüğü okulları yeğlemektedir.
Peki devlet okullarına ne oldu? Bir bölüm çocuk, ailesel yapıları nedeniyle hala evlerinin bulunduğu mahallenin okuluna gidiyor. Aileler, devlet okullarında sınıfların aşırı kalabalık olmasından yakınıyorlar, sınıf mevcutlarının çoğu okulda 50-60 olduğu düşünülürse haksız da sayılmazlar. Bir başka endişe, yabancı dilin çok önemli olduğu ve devlet okullarında bu olanağın sağlanmadığı yönünde. Ayrıca İstanbul içinde dahi birçok okulda öğretmensiz sınıflar, boş geçen dersler yakınmalar arasında. Bazı devlet okulları var velilerin dillerinde dolaşan. Pilot okullar bunlar. Yani özel okullara alternatif sayılıyorlar. Fiziki koşulları çok benzemese de, tam gün öğrenim yapıyorlar ve sınıfları 30 öğrenci civarında tutuyorlar. Bu okullara kayıt yaptırmak çok da kolay değil, çünkü sayıları kısıtlı.
OKULU NASIL SEÇMELİYİZ?
İlköğretime yeni başlayacak bir çocuk için en önemli şey öğretmendir. Okul yaşına kadar, anne ve babasına özenen, onları özdeşim modeli alan çocuğun, okula başladığında artık yeni bir kahramanı vardır: ÖĞRETMEN. Onun gibi olmak, onun söylediklerini yapmak, onun gibi davranmak önemlidir. Bu nedenle de aslında seçilmesi gereken okul değil, öğretmendir. İyi öğretmen neredeyse, en iyi okul da oradadır. Peki, iyi öğretmen nasıl seçilir? Çocuk hem sınıf içi düzeni bozmayacak ve anlatılanları dinleyecek kadar saygı duymalı öğretmenine, hem de bir sıkıntısı olduğunda yanına gidecek kadar sevgisi… Yani tatlı – sert ve donanımlı. İlkokula başlayan çocuk için öğretmen, anne-babasının yerini alır. Artık çocuğun özdeşim modeli odur. Bu nedenle, o dönem çocuklarının büyük kısmı öğretmen olmak ister. Öğretmenin söyledikleri doğrudur ve uyulması gerekir. Bu nedenle öğretmenin kişiliği çok önemlidir. Öğretmenin kararlı, tutarlı ve güvenilir olması gerekir. Çocuklar onun tereddüt ettiğini, aralarında ayrım yaptığını, dinlemeden karar verdiğini gördüklerinde bocalarlar. Unutulmaması gereken; öğretmenin sadece öğretimden değil, eğitimden de sorumlu olduğudur. Bu nedenle öğretmen, her öğrencisini yakından tanımalıdır. Özelliklerini, becerilerini, zayıflıklarını, ailesel özelliklerini, sorunlarını bilmelidir. Öğrenim güçlüğü olan çocuğu anlayabilmesi, ona nasıl yaklaşacağını bilmesi, onu sistemin dışına bırakmak yerine, içinde tutmayı başarabilmesi önemlidir. Ayrıca sınıf düzenini koruması ve bunu yaparken öfke, bağırma ve fiziksel ceza gibi uygun olmayan yöntemleri kullanmaya gerek duymaması önemlidir. Okula korkuyla, sevgisiz ve isteksiz giden çocuğun başarılı olması beklenemez. Bu koşulları sağlayan öğretmenin olduğu okulun değerlendirilmesinde diğer ölçütler, eğitim sistemi, idare şekli ve rehberlik hizmetlerine tanınan haklar olmalıdır.
AİLELER DİKKAT!
Sevgili ailelerin, çocukları için en doğrusunu istediklerini biliyorum. Bu istekleri kendi sosyal, ekonomik durumlarına, beklentilerine ve dünya görüşlerine göre belirlenmektedir. Ama bu durum, çocuklarının geleceği için istediklerinin tam aksi bir yön çizebilir. Ekonomik gücünüz yetiyor ve sosyal çevreniz uyum sağlıyor düşüncesi ile seçtiğiniz okulda, çocuğunuz marka düşkünü, yaşı ile uyumsuz istekleri olan ve sizin beklentilerinizi umursamayan bir çocuk haline gelebilir. Ya da benzer bir seçim sonrasında, siz kurallarınızı doğru koyduğunuz için “ezik” diye tanımlanan, diğer çocuklar tarafından dışlanan ve bu nedenle sorunlar yaşayan bir çocuk haline de gelebilir. Bazılarınız ise sizin dünya görüşünüzü, benimsediğiniz inançları öğrettiğini düşündüğünüz, hatta çocuğunuzu sık sık duyduğunuz kötü alışkanlıklardan koruyacağına inandığınız okulları “iyi” olarak seçeceksiniz. Bu seçim ufku açık, bilinçli, kendine sahip çocuklara sahip olmak yerine, tüm iradelerini başka birilerinin arzularına bağlamış, onların isteklerini yerine getiren, gerekirse sizi bile yok sayan, hatta başkalarının yönlendirmeleri ile sizi yok etmeyi düşünebilen, yani artık sizin olmayan çocuk haline gelmesine neden olabilir. Sizi yok ederek, yerinize geçecek bu iradenin adı siyaset, tarikat, cemaat, abi, abla olabilir. Ama sonuçta, gözünüzden sakındığınız çocuğunuzun artık sizin olmayacağı kesindir. Ya da bu süreci tamamlayamadan, eğitim adına yapılan baskıdan, toplumsal soyutlamadan, korkulardan birçok ruhsal sorun gösteren bir çocuk da olabilir. Okullar sadece eğitim değil, öğretim de verir. Çocuklar için doğru eğitim onların anlayacağı şekilde verilen, onları geleceğe hazırlayan, araştırmayı, tartışmayı öğreten, meslek sahibi ve başarılı olmalarını sağlayan bir eğitim olmalıdır. Öğretim ise onların bağımsız düşünebilen, hür iradelerini kullanabilen, kendi doğrularını bulup savunabilen insanlar olmalarını sağlamalıdır. İşte bunları sağlayabilen, çocuğunuza aklını, bilgisini ve emeğini doğru kullanmayı öğretecek, aklının, bilgisinin ve emeğinin sahip olduğu en önemli değerler olduğunu anlatacak öğretmenlere sahip olan okul, çocuğunuz için doğru yerdir.