Çoğul gebelikler eskiden nadir görülen, biraz hayret, biraz hayranlık uyandıran bir durumdu. Yardımla üreme yöntemleri yaygınlaştıkça çoğul gebelikler de arttı. Öncelikle bu artışı tartışmak gerekiyor. Doğal bir sonuçmuş gibi sunulan bu durum aslında bir tıbbi yanılsamadır. Çünkü asıl amaçlanan, aileyi tek ve sağlıklı çocuk sahibi yapmaktır. Ama bu yöntemleri kullanan merkezler birden fazla yumurtayı dölleyerek, çocuk sahibi olma şansını ve kendi başarılarını arttırmayı hedeflemektedirler.
Aileler de bu yöntemlerle oluşan gebeliklerde birden fazla çocuk sahibi olmak eğilimindedir. Ailelerin bu eğiliminin çeşitli nedenleri vardır. Bunlardan biri, eğer kayıp yaşanırsa, ellerinde sağlıklı bebekleri kalmasını istemeleridir. Ayrıca pahalı ve zor bir süreci tekrar yaşamak yerine, bir seferde birden fazla çocuk sahibi olarak, çocuk edinme sürecini tamamlamayı uygun bulmaktadırlar. Ailelerin bu isteklerine, doktorların bu uygulamalarına karşın, çoğul gebeliklerin aile, anne ve bebekler için riskli olduğu bilinmektedir. Erken doğum, doğumdan sonra bebek kaybı, anne karnında bebekle ilgili sorunlar (gelişme geriliği, ölüm, sakatlıklar), düşük doğum ağırlığı çoğul gebeliklerin bebeklere ilişkin riskleridir. Anneye ait riskler ise, gebelikte yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kansızlık gibi sorunlarda artış, erken doğum riski nedeniyle uzun süreli yatak bakımı olarak sıralanabilir. Ayrıca depresyonun daha sık görülmesi, fazla bebeğin getirdiği maddi sıkıntılar aile içi çatışmaların artmasına da neden olabilmektedir. Tabi çoğul gebelikle ilgili düşünülmesi gerekenler, bebeklerin doğumuyla bitmez. Onların büyütülmeleri de bazı farklılıklar içerirler. Son olarak gündeme damgasını vuran yediz gebeliği ve gelişen olayları da konuşmak gerekmektedir. Tıbbi bir hatanın, adeta mucize haline getirilmesiyle başlayan felaketler, bebeklerin kaybı ve ölü bedenlerinin teşhiriyle son buldu. Olay kamuoyuna, bu konuda cahil olan aileyle birlikte, sanki tek sorun doğduktan sonra olacak maddi sıkıntıymış gibi yansıtılınca gelen maddi destek sözleri, basının mucizeyle(!) aşırı ilgisi cehaletle birleşince anne hepsini doğurmaya karar verdi. Sağlıklı olmayan bu gebelik, doğumla sonlansa bile daha önceki örneklerde olduğu gibi bebeklerin doğumda, doğum sonrasında ölme riski, bedensel ve zihinsel özürlü olma riskleri adeta unutuldu. Doğa, bu peş peşe eklenen insan hata ve suçlarını kendi yöntemiyle çözdü. Şimdi doktor, aile, basın ve kamuoyu olarak “kimler suçlu” sorusunu kendimize sorma zamanı. Sormalı ve doğru yanıtlamalıyız ki, unutup aynı şeyi başka bebeklere yapmayalım.
Çoğul gebelik bebekleri hakkındaki yanlışlar
İkiz, üçüz olanların birbirine benzemeleri gerekmez. Genellikle çoğul gebelikler sonrasında doğan çocukların, fiziksel özellikleri gibi, yeteneklerinin ve gelişimlerinin de aynı olacağı düşünülür. Bütün kardeşler kıyaslanır ama ikizler, üçüzler daha çok kıyaslanırlar. Aile ve çevre benzer gelişim beklediğinden, özellikle gelişimi daha geriden olan ya da bazı yetenekleri daha kısıtlı olan ikiz diğeri ile karşılaştırılarak ve yarıştırılarak haksızlığa uğratırlar. Tüm kardeşler gibi onlar da birbirlerini kıskanırlar. İkizler arasında gözlenebilen gelişim farklılıkları kıskançlığı arttırabilir. Daha becerikli görünen, gelişimi hızlı olan ikizin ön plana çıkması diğerinin kıskanmasına neden olur. Bazen de aile, ikizlerden birinin gelişiminin daha geride olduğunu fark ederek ilgisini ona yöneltir ve kıskançlığı körükler.
Ne yapmalı, ne yapmamalı
Birden fazla çocuğu olan ailelerin eşitlik kaygısı ve kıskançlığı engelleme çabasının bir kısmını kardeşlere aynı şeyleri almak oluşturur. Ama bu durum çoğul gebeliklerde daha sıktır. İkizler ve diğerleri, aynı kıyafetlerle donatılırlar. Hatta çoğu kez renkler bile aynıdır ve çıkan kargaşa erişkinleri eğlendirir. Oysa gelişimleri, kişilik özellikleri farklı olan bu çocukların beğenileri de farklı olacaktır. Ayrıca kendilerine özgü bireyselleşmelerini gerçekleştirebilmek, ayrışmayı sağlamak için diğer kardeşlerden daha da çok gereksinimleri vardır. Doğru davranış “farksızlaştırıp, kimliksiz kılacak” bu eğilimden ailelerin uzak durmalarıdır… Doğdukları andan itibaren farklı giysiler ve eğilimlerine uygun eşyalar almak gerekir. Benzer eşit davranma çabası, aileleri bu çocukları aynı sınıfa göndermeye yönlendirir. Oysa öğretmenlerin ve diğerlerinin kıyaslamaları, yetenekleri farklı olan bu çocuklara zarar verir. Özellikle de gelişimi geri olan, kişiliği daha silik olan, yetenekleri okul içinde değil, başka yönlerde olan bu durumda hep kaybedendir. Aslında kazananın durumu da parlak sayılmaz. O da aynı anda doğduğu kardeşinin ablası ya da ağabeyi rolünü üstlenmek zorunda kalır. Uygun olan ayrı okullara, bu sağlanamazsa ayrı sınıflara gönderilmeleridir. Ayrıca anne ve babanın her birine yalnız ve ayrı bazı zamanlar ayırması gerekir. İkiz ya da üçüz doğmuş olmak, üstelik bu kadar riskle mücadeleden sonra, ailenin ve çevrenin uygun tutumuyla şansızlık değil, şans haline getirilebilir.