Kendisinden bir yaş küçük kız kardeşini, aile kararı ile öldürdükten sonra başı önünde oturmuş sigara içen ağabeyin fotoğrafına baktım. Elinde kardeş kanı, eminim yüreğinde kardeş acısı ve üstünde kocaman bir yük. Kardeşi toprak altına, kendisi hapishaneye gömülecek. Orada yaşadığı sürece ailesinin ona öğrettiği, toplumun öngördüğü gibi “namusu temizlemenin” gururunu mu yoksa kardeş katili olmanın, bir insan canı almanın acısını mı taşıyacak yüreğinde? Her ikisi için de gelecek yok artık.
İki genci bu durumlara düşüren, onları bu anlamsız, yanlış ve vahşi düşünce sisteminden koruyamayan, durduramayan bir ülke olarak, o ülkenin halkı olarak, o halkın bir bireyi olarak bizim geleceğimiz var mı? Ona vahşi demek, katil demek, ceza vermek içimizi rahatlatabilecek ve sorunumuzu çözebilecek mi? Rahat uyuma süremiz bir sonraki cinayete kadar mı olacak? Eğer öyle ise çok uyuyamayacağımız kesin. Çünkü hemen her gün, öldürülen bir kadın, bir genç kız haberi okuyoruz. Onlarla birlikte insanlığımızın bir parçasının öldürüldüğünün çok farkında olmadan, her katille birlikte biraz katil olduğumuzu görmezden gelerek, kim olursak olalım, yetkili yetkisiz kimliklerimizle her yaptığımız olayın ağırlığını yadsıyan yorumun, olaydaki suçluluğumuzu arttırdığını anlamayarak, hapis edilmesek de en büyük cezanın bize verildiğini unutarak okuyoruz, konuşuyoruz.
KADINI ÖLDÜRMEK
Kadına karşı şiddetin boyutları farklı. Aşağılamakla başlayan sözlü şiddet, yaşam alanlarını ve çeşitlerini kısıtlamakla giden sosyal şiddet, fiziksel zarar veren bedensel şiddet gün geliyor kadını öldürmeye dönüyor. Kadının birey olarak görülmemesi, kadına atfedilen tüm rollerin erkeğe bağlı olarak değerlendirilmesi, kadını adeta sahip olunan bir mal haline getiriyor. Bu bakış açısı yansıtılmaya çalışıldığı gibi bir gruba, eğitimsiz kişilere hatta sadece erkeklere ait değil. Bu bakış açısı toplumsal cinsiyetin öğretildiği kadınların da bakış açısı oluyor. Şiddete uğrayan, tacize uğrayan, öldürülen kendi cinslerine “Kötü oldu ama hak etmişti.” ya da “O da keşke…” diye başlayan cümleler kuran kadınların kadınlara gösterdiği şiddet. Sonuçlar “Benden ayrılamaz.”, “Benim değilse yaşama hakkı yok.”, “Bizim dediğimizi yapmazsa yaşama hakkı yok.” söylemleri ile öldürülen kadınlar oluyor.
Bu cinayetlerin bir kısmına töre adına demek, namus adına demek cinayete ve katillere hak vermektir. Can almak cinayettir. Kendi istediğini yapmayı tercih ettiği için, kendi geleceğine karar verme hakkını kullandığı için öldürülen bir kadının cinayetine “töre cinayeti” adını vermek, adi bir cinayeti tartışmaya açmak, öldürene hak verici bir kitle yaratmak ve meşrulaştırmak demektir.
VE ERKEKLER
Nasıl bir toplumsal erkek cinsiyeti yüklüyoruz ki oğullarımıza, bir yandan kendilerini kadınları koruyacak kadar güçlü, kadınların davranışlarının nedenlerini sorgulayacak kadar sorumlu hissediyorlar. Diğer yandan kadının kıyafetinden, davranışından hemen etkilenerek kendini kontrol edemeyecek kadar güçsüz, onu istemeyen ve başka bir yaşam seçen kadının ardından vakur bakmak yerine, kendini kaybedecek kadar sorumsuz ve aynı yatağa baş koyduğu, birlikte çocuklar dünyaya getirdiği eşini, uğruna dünyaları yıkacak kadar sevdiğini söylediği kadını, aynı karında büyüyüp, aynı göğüsten süt paylaştığı kardeşini öldürecek kadar cani olabiliyorlar? Böyle olmadıklarını iddia eden diğer erkekler, nasıl oluyor da kendilerine atfedilen bu “erkek olmaya” başkaldırmıyor, eğer erkek olmak buysa “hepimiz kadınız” diye başkaldırmıyorlar?
O FOTOĞRAF…
Ben o fotoğrafa bakarken, toplumsal yanlış öğretilerle eline bulaşmış kardeş kanı ile oturan, kardeşi ile birlikte kendi ruhunu kaybetmiş delikanlıyı nasıl bu hale getirdik diye düşündüm.
8 Mart dünya kadınlar günü yeni geçti. Kutlama ve çiçekler başrollerdeydi. Cenazelerini kaldıranın bile olmadığı, mezarlarına çiçek bırakmayı akıl bile edemediğimiz öldürülen kadınların, çocuk yaşta her türlü şiddet ve cinsel tacize uğramasına seyirci kaldığımız, tacizcilerine karşı koyamadığı, öldürülmeyi seçemediği için tacizi kabullendiğini yasal olarak ilan ettiğimiz, başına getirilen her türlü bela için giyimini, kuşamını, konuşmasını kısaca yaşamasını bahane ettiğimiz kadınlarımızın acıları ve bizlerin sessiz tanıklığımızın günahı ile bir dünya kadınlar günü daha kutlandı. Bu yükle bir sonraki kutlamayı yapacak yüreğimiz var mı? Hatice’nin cenazesini kadınlar sahiplenip, omuzlamışlar. Sıra geldi kadınların hemcinslerini, kızlarını ölmeden sahiplenmesine. İşte o zaman gün kadınların günü olabilecek.