YALAN

“Yalan yaşamın şartlarından biridir”
Nietzche

Gerçekten öyle mi? Yalan yaşamın şartlarından biri mi? Belki bu sorunun yanıtı ne kadar yalan söyleme gereksinimi duyduğumuza bağlı. Anne-babalar panik içinde gelirler. Çocukları yalan söylemektedir. Yaptığını inkâr etmekte, notlarını farklı iletmekte ya da çantalarında bulunan arkadaşlarına ilişkin bir eşyanın oraya nasıl girdiği konusunda yetersiz açıklamalar yapmaktadır. Bundan çok endişelidirler. Ve sizden bunu çözmenizi isterler. Ama bir şartları vardır. Bunları onlar anlatmış olmayacaktır. Siz bir şekilde öğrenmiş olacaksınızdır. Çünkü çocuklarına, size anlatmayacaklarına söz vermişlerdir. Yani yalan söylemişlerdir. Şimdi, siz de bir başka yalan söyleyerek çocuğu yalan söylemekten vazgeçirmelisinizdir. Çünkü dürüst olmak önemlidir. Çocuklarına hep bunu öğretmeye çalışmaktadırlar. Peki kendilerine?

Çoğunlukla yalanla ilgili karmaşık mesajlar alırız. Doğduğumuzdan beri doğru söylemenin her zaman daha iyi olduğuna inansak da, gerçekte toplum yalan söylemeye cesaretlendirir, hatta bunu ödüllendirir. “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.” atasözü bunun iyi bir örneğidir. Doğru söylemek erdemdir ama cezalandırılır demektir. Peşine de ekleriz çoğu kez “Onuncu köy bulunur.”. O denli kolay mıdır onuncu köyü bulmak ve ne adına göze alınır dokuz köyden kovulmak. Hele bir yandan size bunu öğütleyenler, yalan söyleyerek dokuz köyün hepsinde, rahat bir yaşam sürdürürken. Ayrıca randevunuza geç kaldığınızda uyuyup kaldığınızı söylemektense, trafik sıkışıklığından bahsetmek daha iyi gelir. Aslında birçok iş, yalan söyleme üzerine kurulmuştur ve gerekçeleri onlara göre çok geçerlidir. Öyle ya, müvekkiliniz tehlikedir (avukat), iyi bir habere ulaşmak için gereklidir (gazeteci), sorumlu olduğunuz toplumun kaosa düşme riski vardır (siyasi lider). Oysa etik bilimi ve dinler yalanı kesinlikle yasaklar. Peki, bilim adına ya da din adına yalan söylenebilir mi?

Yalan çeşitleri
Hepimizin gayet iyi bildiği bir yalan çeşidi vardır. Adına beyaz ya da pembe dediğimiz. Karşımızdakini kırmama adına söylenen. Hani arkadaşınız bir elbise almıştır ya da saçını kestirmiştir. Kötü olmuş diye düşünürsünüz ama “çok iyi olmuş, yakışmış” dersiniz. Amaç onun moralini bozmamaktır. Bir an aklınızdan “Ben ne biçim dostum, ona gerçeği söylemem gerekirdi ki bir daha böyle olmasın.” geçer ama onu üzmek ve kaybetmek korkusuyla susarsınız. Ama alacaklınıza paranızın bankada olduğunu söylerken de beyaz yalan olduğunu düşünürsünüz. O zaman amaç karşıdakini kırmamaktan çok yerinizi korumak amacını taşımaktadır. Arkadaşınızın yaptığı yemeği yedikten sonra “Yediğim en güzel yemekti.” demenin sakıncası yoktur, çünkü bu “tatlı” yalandır. Araştırmalar kadınların birbirlerinin duygularını incitmemek adına olan yalanları daha sık söylediğini göstermektedir. Aynı zamanda birbirlerinin söyledikleri yalanları anlamada da daha gelişmişler. Oysa erkekler genellikle kendilerine ilişkin yalanlar söylemekte ve birbirlerinin yalanlarını anlamakta kadınlar kadar başarılı olamamaktadırlar. Araştırma aynı zamanda gösteriyor ki birine ne kadar yakınsan söylediğin yalanlar da o kadar özverili sayılacak yalanlar olur. Bu kadınlar için özellikle doğrudur.

Romantik yalanlar
Aşk filmleri, romanlar adeta romantik ilişkilerin temelinin yalan olduğunu sunar bizlere. Gerçekten öyle midir? Yalan bile olsa “seni seviyorum” denmesini isteriz. Senden başkasına bakmam, sen benim için en önemli şeysin vb. yalan olsa bile hep duymak isteriz. Ta ki bir şeyler kontrolden çıkana değin. O zaman karşı tarafı suçlamaya başlarız “Sen yalancısın, aşkın bile yalanmış.” diye. Romantik yalanlar için yapılan çalışmaların sonuçları ilginç aslında. Örneğin en sık söylenen yalan “seni ararım”mış. Çiftler birbirlerine başkalarına söylediklerinden daha çok yalan söylüyorlarmış. Bu yalanların büyük kısmı da eski ilişkilere ve şimdiki hatalara aitmiş. Evli çiftler ise birbirlerine çok sık yalan söylüyorlarmış ve genellikle günlük yaşama ilişkin yalanlarmış. Demek ki elbisenin ücretini düşük söylemek, baş ağrısını yoktan var etmek evliliği koruyucu yalanlar gibi görülüyor. Ve bu yalanların adı günümüzde “mutluluk için gerçeği biraz çarpıtma, yalan değil” olmuş. Kendimize söylediğimiz yalanlardan biri olmalı bu isimlendirme de. Zaten insanlar en büyük yalanları en yakınlarında olan kişilere söylüyormuş. Aslında bunda şaşıracak bir durum yok galiba. Yabancıya büyük yalan söylediğinizde adınız dolandırıcı olur. Yakınlarınıza söylediğinizde ise sadece “yalancı” ve bazen çok tatlı ve inanmaz ses tonuyla söylenen bir yalancı.

Yalanı kimler söyler?
Baskı yalanı arttırır. Bir yere kadar doğru. Ama kendi çıkarlarını ön planda tutan, başkalarını önemsemeyen, fırsatçı insanlar daha sık yalan söylüyorlar. Dışa dönük ve girişken insanların yalan söylemesinin daha kolay olduğu da bulunan gerçeklerden. Yalanı saptamak o kadar kolay değil. Bakış, beden dili hatta yalan makinesi bile yeterli gelmiyor bazen gerçeği bulmaya. Ve başa baş gidiyor yani ve inanılar yalanlar yaratma araştırmalarıyla, yalanları tespit edebilme yollarına ilişkin olanlar. Yüz yüze olmadan yalan söylemek, başarı kazandığı ikinci kez tekrarlamak, günlük yalanlardan insanların rahatsız olmasına karşın alışılmış olmaya başladı. Kendimize yalan söyleyip, sonra ona inanmak belki de en kötüsü gelebilir. Ama bu bir yere kadar ruh sağlığını koruyucudur da, abartıp yalan bir yaşam sürmedikten sonra. Yalan gittikçe artıyor ve bizler yalansız bir dünya düşlüyoruz. Yine de dürüst olmakta yarar var: Hiç yalan olmayan, salt doğrularla süren bir yaşam ister miydiniz?

 

Facebooktwitterlinkedinmail