3.5 yaşındaki Osman, annesi tarafından küfür ettiği ve bundan ne yaparlarsa yapsınlar vazgeçmediği için getirilmişti. Bazı sözcükleri tam söyleyemeyen, bu yüzden de konuşması çok sevimli hale gelen Osman’ın dayısıyla çok anlaştığı, dayının her küfür ettiğinde güldüğü, hatta çoğu kez küfür etmesi karşılığında oyuncak aldığı öğrenildi. Dayının gösterdiği ilgi nedeniyle güzel bir şey yaptığını sanan ve söylediği sözcüklerin anlamını bilmeyen çocuğun, erişkinlerin farklı tutumları nedeniyle kafası iyice karışmıştı.
4 yaşında olan Burak bir aydır anne ve babasından ayrılmaya aşırı tepki gösteriyor, ağlıyor, onların tuvalete bile yalnız gitmelerine izin vermiyordu. Ayrıca anne-baba birbirleriyle konuşmaya başladıklarında onları durdurmak için her yolu deniyordu. Değerlendirmede, anne-babasının ayrılacağından çok korktuğu anlaşıldı. Öykü derinleştirildiğinde bir ay önce karı-koca arasında küçük bir tartışmanın Burak’ın yanında olduğu, ertesi gün annenin bu tartışmayı kendi annesine anlattığı, benzer bir tartışma nedeniyle ayrılan yakınlarından konuşulduğu öğrenildi. Bu konuşmalar Burak’ın yanında yapılmış, dinlemeyeceği, anlamayacağı düşünülmüştü. Oysa Burak bunları dinlemiş, tam anlamamış ancak hayal gücü sayesinde yersiz ama onu çok rahatsız eden bir kaygıya kapılmıştı.
Onlar hasta değildi. Sadece 3-6 yaş dönem özelliklerini yaşıyorlardı ve çevrelerinin yanlış tutumları nedeniyle sorunlar yaşıyorlardı. 3-6 yaş, çocukluk döneminin en canlı dönemidir. 3 yaşına gelen çocuk belirgin fiziksel yetiler kazanır. En önemli gelişmelerden biri dil yeteneğindeki artıştır. Kelime dağarcığındaki artışa eklenen, düzgün cümle kurabilme yeteneği, bu döneme özgü çevreye ilgiyle birleşince bazen anne-babaları çileden çıkaran sorular başlar. “Bu ne, niye böyle oluyor, ama o zaman neden değişmiyor…” şeklinde peş peşe gelen sorulara nasıl yetişeceklerini ve bazen de ne yanıt vereceklerini şaşıran aileler, kızmakla, çocuğun öğrenmesini engelliyor olma ikilemi içinde kalabilirler.
Gelişen yetenekler dille sınırlı değildir. Artık daha dengeli yürüyebilen, koşabilen, merdiven çıkabilen çocuğun erişkinlere olan bağımlılığında da azalma olmuştur. Çevreyi tanımaya yönelik eylemlerinde bu yeteneğini de kullanan çocuk, artık eskisi kadar “annesinin eteğinden ayrılmayan” bağımlı olma özelliğinden sıyrılmaya başlamıştır. Tuvalet eğitimi tamamlanmış, yemeğini kendi başına yiyebilen, üstünü giyme çabası gösteren birçok yönden bağımlı da olsa, bağımsızlık yolunda emin adımlarla ilerliyordur.
Tüm bu gelişmeler çocuğun artık bireysel bir varlık olmaktan çıkıp, toplumsal bir varlık haline geldiğinin göstergesidir. Toplumsallaşmanın getirdiği sonuçlardan birisi de, ailelerin çocuklara bazı kuralları öğretmesidir. Böylece onlara “yapma, yasak, o öyle olamaz” gibi uyarılarla ahlak kuralları, toplumsal kurallar yavaş yavaş öğretilmeye başlanır.
3 yaşına gelen çocuğun hayal gücündeki artış dikkat çekicidir. Çizgi filmlere ilgisi artar. Kahramanları olmaya ve onların yaptıklarını taklit etmeye başlarlar. Bazı sözcükleri tekrarlamak ona komik geldiği için güler. Ailenin hoşlanmadığı “ayıp” kelimelere ilgisi artar. Bunları söylemekte sakınca görmez. Yanında konuşulanları dinlemez, oyun oynar gibi görünmesine karşın dinler ve unutmaz. Üstelik hayal gücü çok yoğun olduğundan dinlediklerini, duyduklarını abartabilir ve korkabilir.
Bu dönem çocuğunda beden bütünlüğü çok önemlidir. Bedenine olan herhangi bir travma, abartma özelliğiyle de birleşince sorun çıkarır. Düştüğünde oluşan ufacık bir çizik için çok fazla ağlayabilir. Daha sonra yarasının nasıl kanadığını, ne kadar büyük olduğunu abartarak anlatır.
Oyun bu dönem çocuğu için en önemli uğraştır. Büyükler için sadece “oyun” olan bu süreç çocuk için ciddi bir iş ve gereksinimdir. Bu nedenle yemeğin hazır olduğunu ve yemek yedikten sonra oyuna devam etmesini isteyen anne ile oyunu, yani işini bitirmeden kalkmak istemeyen çocuk arasında çekişme olur. Çocuklar oyunla duygularını ortaya koyar, becerilerini geliştirir ve öğrenirler. Kurdukları oyunla kendi dünyalarını yaratan çocuklar, öğrendikleri şeyleri oyunla pekiştirirler. Ayrıca oyun içinde başka kimliklere bürünerek (anne, baba vb.) dünyasını genişletir. Büyüklerin davranış şekillerini oyun içinde yansıtırken, onların kimliklerine bürünerek yaptıkları kurgularla onların yanlışlarını ve onlardan isteklerini de dile getirirler. Oyun, aynı zamanda daha önceki dönemde bencil olan çocuğun toplumsallaşma yoludur. İki çocuk yan yana geldiği zaman hemen oyun oynamaya başlarlar. Arada sorunlar çıksa da bu süreç çocuğun paylaşımı ve toplumsallaşması için önemlidir. Oyun, çocuklarla çalışan profesyonellerin zaman zaman öykü almak, çocuğun sorununu öğrenmek ve tedavi etmek için kullandıkları bir yöntemdir.