AĞLAMAK

Ağlamak
bazı acılarda yetmez, bazı ölümlere
Örtüsüdür bazı acıların, örter, örtülmez, savunur bir süre
Ağlayanlar sevinmeli, sevin ağlayabiliyorsan, acılar art arda dinmeli
Durur bir nöbetçi gibi, durur bir bekçi gibi, zaman gülmeli-gülmeli
Sevin ağlayabiliyorsan, unutmanın kardeşidir ağlamak,
uyur uyanır yatağında duyguların, düşüncenin kucağında hep çocuktur
ağlamak
Özdemir Asaf

Dünyaya gelirken ilk ağlama sesi bizim için acının, ailemiz için yaşadığımızın bir göstergesidir. Oysa gerçekte ciğerlerimizin açılması için gerekli basit bir olgudur. Korneanın kurumaması ve gözü enfeksiyonlardan koruması için var olan gözyaşımızın, gözlerimizden akması, yani ağlamak niçin bu kadar çok anlam taşır? Bu sorunun yanıtı, ne zaman ve niçin ağladığımızda gizli olsa gerek… Sahi niye ağlarız? Bazen canımız yandığında, bazen başkalarının canı yandığında ama en çok içimiz yandığında. İç yangımızı söndürme, bir çeşit içimizdeki tüm olumsuzlukları atma şeklidir. “Ağla yavrum, içindeki ağuyu akıt.” der büyüklerimiz. Yani temizle içini, öfken, acın, sıkıntın, kaygın, tüm zehir yaş olsun dökülsün içinden. Ağlamanın nedeni kadar şekli de önemlidir aslında… Birileri ağlar, kızarız; birileri ağlar başımızı çeviririz, birileri ağlar içimiz yanar, birileri ağlar ağlarız.
Ağlamanın anlattıkları
Yeni doğduğumuzda ağlamak tek dilimizdir, büyüdükçe ikinci dilimiz olur. Bebekken açlığımızı, susuzluğumuzu, rahatsızlığımızı ağlayarak anlatmaya çalışırız, başka dilimiz yoktur. Sonra konuşmayı öğreniriz, ağlamak kızgınlığımız olur, çaresizliğimiz olur, tutturmamız olur. Büyüdükçe yetilerimiz artar. Ama değişmeyen tek şey kalır elimizde. Dil becerimiz yetmediğinde, konuşmayı beceremediğimizde akar yaşlar ve dile gelir, acı söyler, mutsuzluk söyler, huzursuzluk söyler, korku söyler ama illa ki çaresizlik söyler. Ne zamanki güç yetmez, ne zamanki sabır yetmez, ne zamanki dil bilgisi yetmez ağlarız. Ağlarken de umudumuz, karşımızdakinin gözyaşlarımızı okuyabilmesidir. Bazen okunur, bazen okunmaz. Bazen de yanlış okunur. O yanlış okumanın bir anlamını çocukken, bebekken, küçücükken keşfediveririz: Gözyaşı bir silah olabilir. İşte hem bizim hem karşımızdaki için tehlike başlar. Bizim riskimiz, emeksiz başarının yolunun ağlamak olduğunu sanmaktır; karşının riski en sevdiği varlığın gözyaşına teslim olmak, teslim olmak ve bir gün yorulmak. Bu alışkanlık büyüdüğümüzde de devam eder ve gözyaşlarımızın koruyacağını sandığımız sevgilerimizi, gözyaşlarımızla kaybettiğimizi fark ettiğimizde yine yaşlara boğuluruz. Onlar gerçek gözyaşlarıdır, anlamlıdırlar anlamlı olmasına ama anlamlarını yitirmişlerdir, timsah gözyaşlarının gölgesinde…
Gözyaşı anlamlı olabilir!
“Gözyaşlarına boğulmak”, “hep gözü yaşlı gezmek”, “vara yoğa ağlamak” sık kullanırız. Kullanırız da aslında farklı farklı anlamlar yükleriz. Durup dururken, bir neden yokken ağlamanın, sulu gözlülük değil de, depresyon olduğunu aklımıza bile getirmeyiz. Getirmeyiz çünkü gözyaşı romantizmdir, gözyaşı özeldir, gözyaşı kutsaldır ve hastalık belirtisi olamaz. Oysa bazen hastalık gözyaşıdır ve nedensiz ağlamanın gerçek nedeni depresyonundur; gözyaşı kadar bizim olan sorunumuz, çözülmezse yaşımız kurutacak hastalık. Yaşlanmanın, akli melekelerini kaybetmenin sonucu, nedensiz ağlama belki de kendine ağlama.

Sevinçten ağlarız. Sevindiğimizde gözlerimiz kurur da onları korumaya mı çalışırız, ağlama gülmenin karşıtı değil bir çeşidi midir yoksa, sevindiğimizi sandığımız şey bize bir hüznü hatırlatır da ona mı ağlarız? Hani çocuğumuz evleniyordur, mutludur ve biz ağlarız. Ağlama nedenimizi “mutluluk” olarak dile getiririz. Acaba çocuğumuzun mutluluğu kendi mutsuzluğumuzu mu anımsatır, yaşlandığımızı mı, ölümün yaklaştığını mı, geçen tüm yaşamı mı, başarımızı, başarısızlığımızı, bizi mi? Ağladığımız nedir bilir miyiz gerçekte ama ağuyu akıtır ve rahatlarız. Kimi kez ne kolaydır ağlamaktan gülmeye, gülmekten ağlamaya geçmek. Duygunun dışa vurumudur sonuçta ikisi de, yerinde, yeterli ve gerekli olduğunda. Olmazsa durdurmanın çaresini aramalı insan, yaşam ağlayarak geçmeyecek kadar güzel ve tek nedeni kader olmamalı hep ağlamamızın. Gülmenin bir şans olmadığı gibi. Hiç akmıyorsa gözyaşın, göz sağlığına bakmak kadar yüreğine de bakmalısın; kurumuş mu, mikrop girmiş mi, hasta mı, göremez, duyamaz olmuş mu diye. İster hastalık belirtisi olsun, ister sahte, ister iç acısı, ister aşk acısı yine de Sezen Aksu’ya kulak vermek gerek:
Ağlamak güzeldir süzülürken yaşlar gözünden, sakın utanma. Ağlamak; öfke, delice
nefret, doruklarda aşk, doyumsuz sevinç, kahreden keder kısaca hayat…

 

Facebooktwitterlinkedinmail