PANİK ATAK

Son zamanlarda “panik atağım var” sözleri çok arttı. Gerçekten panik ataklı hasta sayısı mı arttı? Yoksa panik duyulduğu sanılan her durum bu isimle mi adlandırılmaya başlandı? Özellikle eğitimli, sosyo-ekonomik durumu iyi olan kişiler arasında adeta bir moda gibi yaygınlaşan “panik atak” aslında nedir?
“Aniden nefes alamıyor gibi oldum, kalbim çok hızlı atmaya başladı, her yanımdan ter boşandı, göğsümde bir ağrı, sıkıntı hissettim, ellerim, ayaklarım karıncalanmaya başladı, kalp krizi geçirdiğimi ve öleceğimi düşündüm, hemen acil servise gittik, tüm araştırmalar yapıldı, hiçbir şey bulunamadı. Artık acil serviste çalışanlar da benden bıktılar.” işte bu öykü, çok belirgin bir panik bozukluğu öyküsüdür. Tanı için en önemli şey, bu bulguları başlatan herhangi bir yaşam olayı olmamasıdır. Otururken, çalışırken, dinlenirken hatta eğlenirken bile bu atağın başlayabilmesidir. Bunların yanı sıra titreme, bulantı, karın ağrısı, kızarma, ürperme, deliriyorum korkusu gibi bulgular da gözlenir. Bu bulgulardan en az dört tanesinin bulunması, bulguların bilinen bir nedene bağlı olmadan ortaya çıkması ve on dakika içinde doruğa ulaşan bir panik döneminin olması tanı konulması için yeterlidir.

Yaşama etkisi
Uzun süre bu bulgularla acil servislerde, dahiliye ve kalp doktorlarında gezen hastalar temelde bedenlerinden gelen uyarıları yanlış anlamakta ve fiziksel bir hastalığa yormaktadırlar. Oysa bu belirtiler, kaygının bedende yarattığı değişikliklerin bir yansımasıdır. Bunun sonucunda kişi kendisiyle ilgili bazı kısıtlamalara girişmekte, ölüm ya da bayılma korkularıyla günlük aktivitelerini kısma, hatta dışarı çıkmaktan korkma (agora fobi) gibi davranışlar geliştirmektedir. Tüm bunların yanı sıra yeni bir atak olacak korkusu, sosyal ve mesleki işlevlerde bozulmaya yol açmaktadır. Bazen hastalar rahatlamak ya da sakinleşmek için kendi kendilerine bazı ilaç, özellikle de maddeler almaya başlamaktadır. Bunlardan en sık gözleneni alkol alımındaki artıştır. Oysa bu artış, atakları engellemediği gibi, başka sorunlara da yol açabilir. Bazı hastalar da atakları çay, kahve içme, TV seyretme vb. nedenlere bağlayarak, kendiliklerinden azaltma yolunu seçmektedirler.

Neden oluyor?
Panik bozukluğu, çocukluk döneminde geçirilmiş bazı travmalar, çocukluk dönemine ilişkin ruhsal sorunların yanı sıra ailesel yatkınlıkla da bağlantılıdır. Ayrıca vücutta salgılanan bazı maddelerin azlığı ya da çokluğu biyolojik faktörler olarak sayılabilir.
Tedavi
Panik bozukluğun tedavisindeki en önemli adım, kişiye bulguları, hastalığı, olabilecekleri ayrıntılı olarak aktarmaktır. Böylece kişinin her atakta hastaneye koşması ve günlük aktivitelerini kısıtlaması engellenebilir. Bir uzman gözetiminde nedenleri çözmeye yönelik psikoterapi, bulguları gidermeye yönelik ilaçlar ve yanlış algılamaları düzeltmeye yönelik bilişsel (kognitif) tedavilerle bu hastalıkla baş edilebilir. Sadece bulguların yoğun olduğu dönemde kullanılan, bağımlılık riski olan ilaçlar ve alkol kullanımı gibi çözümü güçleştirici yöntemler konusunda dikkatli olmak gerekir.

Sonuç
Görülme oranı yaklaşık %1.5 olan panik bozukluğu tanımakta yarar var. Son zamanlarda bu oranın artmış gibi görünme nedenlerinden biri doktora başvuruların artmasıdır. Diğeriyse birçok ruhsal hastalığa oranla, özellikle eğitimli kişilerce daha kabul edilebilir bir ruhsal hastalık olarak algılanması nedeniyle, “panik atağım var” sözünün sık kullanılır olmasıdır. Bulguları hissedince, eğer yapılan fiziksel değerlendirmelerden olumsuz bir sonuç da çıkmamışsa bir ruh sağlığı hekimine başvurmak çözümü sağlayabilir. Son zamanlarda ülkemizde yaşadığımız siyasi ve ekonomik kargaşadan dolayı hepimizin duyduğu kaygının ve sıkıntının “paniğini” de panik bozukluğundan ayırt etmek gerekiyor tabi!

Facebooktwitterlinkedinmail