ŞÜPHEDEN PARANOYAYA

Yaşamımız boyunca ne kadar çok şeyden şüphe ediyoruz. Şüphenin karşıtı körü körüne inançtır. Sağlıklı olan zihin sorgulamalı, araştırmalı, denemelidir. Belirsizliği gidermek için yeniden bakmalı, yeniden denemeli, anlamaya çalışmalıdır. Ancak bunlar her zaman tam olarak şüpheyi gideremez. İşte o zaman sağlıklı düşünceyle sağlıksız düşünce arasındaki ayrım belirginleşir. Sağlıklı düşünce, belli oranda belirsizliği kabullenir, şüphe ile baş eder.
Şüphelere sahip olsak da, inanmaya ihtiyaç duyarız. Birilerine, bir şeylere inanmak kendimizi güvende hissettirir. “Arkadaşım gerçekten bana değer veriyor mu?” ile başlayan şüphelerimiz, onu her an sınamaya dönerse; “Beni seviyor mu?” diye biraz heyecanlı bir şüpheyle başlayan aşkınız “Beni aldatıyor mu?” şüphesiyle çekilmez hale gelirse sorun başlar. Hele de birkaç kez şüpheleriniz gerçek çıkmışsa, gittikçe artan inanç ve güven kaybı sorunu arttırır. Şüphe duymamak için inanç gerekir. Kendinize, yeteneklerinize, becerilerinize olan inanç kendinizden şüphelenmeyi engeller. Kendinize güven ve inanç, başkalarına inanmayı ve şüphelerden arınmayı kolaylaştırır. İnandığınız kişilere, inandığınız kurumlara, inandığınız değerlere ilişkin şüpheler önemsizleşir. Ancak geçmişte bazı şüpheleriniz gerçek çıkmışsa, bir travmanız oluşmuşsa her şeyi kuşku ile sorgulamaya başlarsınız. Şüphe edilmeyecek gerçekler, değerler, olaylar, kişiler hepsi birden bir kuşku bulutunun altında kalır. Sorguladıkça şüphenizin geçeceğine, her sorgulama şüphenizi arttırmaya başlar. Artan bireysel şüphecilik sizin yolunuzu paranoyaya, artan toplumsal şüphecilik ise toplumun yolunu komplo teorilerine ve toplumsal gerçekçiliğin yitirildiği bir kaosa sürükler.

PARANOYANIN TEMELİ GÜVENSİZLİK

Tüm şüpheler bir gün paranoyaya dönüşebilir. Paranoyanın tanımı, başkalarının size zarar vereceğine ilişkin gerçekçi olmayan inançtır. Paranoyanın temeli güvensizliktir. Gittikçe ağırlaşan bu durum kişide, birilerinin ona zarar vereceği, kandırıldığı, izledikleri, denetledikleri gibi şüphelere dönüşür. Çevredeki her şeyi bu şekilde algılamaya başlar. Bütün algılar oraya yönelir, bunları doğrulayacak kanıtlar aranmaya başlar ve savunmaya geçer. Gösterilenler kurgudur, anlatılanlar onu aldatmak için uydurulmuş yalanlardır. Güvensizlik duyduğu dünyayı simgeleyen her şeyi tehdit olarak görür. Tüm ilaçlar onu öldürmek içindir, her üniformalı tehdittir, “Siyah giyinen zarar verebilir.” gibi düşünceler belirir. Gittikçe tehlikeyi temsil ettiği her şeye, her yapılana karşı şüphe duyar. Bir süre sonra adeta toplumsal bir paranoya oluşur. Toplumsal paranoyanın da değişmeyen belirtisi, süregelen güvensizliktir. Artık dünya tehdit edici bir yer olarak algılanır ve devamlı savunma haline geçilir. En ufak şeyler bile, bunu doğrulayan belirtiler olarak algılanmaya başlanır. Toplumsal paranoya ‘biz’ ve ‘ötekileri’ oluşturur. Sonrası “Bizimkiler doğru, ötekilerinki değil.” ve “Ötekiler tehlike yaratıyor.” şeklinde belirir. Toplumsal paranoya, bireysel özgürlüklerin kısıtlanmasına ve ötekinin yok edilmesi için yapılan yanlışların doğru olarak kabulüne varır.
Hepimiz şüphe ederiz. Hepimizde biraz paranoya vardır. Hastalık sınırını geçmek; yaşamımızı ne kadar etkilediği ve sürecin neresinde olduğumuz kadar şüphelerimizin ne kadar köpürtüldüğü, güvensizlik duygumuzun ne kadar arttırıldığıyla bağlantılıdır. Çok bilinen bir duvar yazısı “Paranoid olmanız, takip edilmediğiniz anlamına gelmez.” der. Öte yandan, bireylerin kendilerine, yaşadıkları topluma, toplumun kurumlarına ve geleceklerine ilişkin güvensizlik duygusunun hızla arttığı; tüm konuşmaların, yazıların, haberlerin bu güvensizliği arttırmak için yarıştığı bir ülkede de her şeyden şüphe duymak paranoyak olduğunuzu göstermez. Yeter ki sizi paranoyaklaştırmalarına izin vermeyin.

Facebooktwitterlinkedinmail