GENÇLERİN DEĞERİ VE BAYRAM

Gençler bilebilseydi, yaşlılar yapabilseydi…

Genç bir ülkeyiz. Cumhuriyetin kurulma yaşına baktığımızda yaşlanmış gibi görünsek de, nüfusumuzun büyük çoğunluğu 25 yaş altında bir ülkeyiz. Ayrıca ekonomik ve siyasal manzaramız, ülkemizin gençlik dönemini yaşadığını gösteriyor. Çünkü tıpkı bir ergen gibi, ülkemiz de kimlik arayışı içinde, kimlik krizi yaşıyor. Zaman zaman kriz bunalım haline geliyor ve tedaviye gerek duyuyor. Gençlere ülke yönetiminde söz hakkı vermek, 25 yaşa seçilme hakkı tanımak bir başka demokrasi mevsimine kalmış görünüyor. Oysa gündeme sadece yaşadıkları sorunları, topluma yaşattıkları sorunlar ve her türlü yasa dışı olayın kurban ya da faili olarak getirilen gençlerin, mecliste olmaları kendilerini sağlıklı olarak ortaya koymalarını sağlayabilirdi. Onlara meclis kapılarını açmak, taze, her şeye hazır ama henüz yerinde kullanılmaya başlamamış beyinlerine ve güçlerine yer vermek için iyi bir adım olurdu. Aynı zamanda, orada olan daha büyüklerin bildikleri halde yapmadıkları ya da yapamadıkları için bir itici güç olabilirdi. Geçen ay bir mail aldım. Çocuk ve gençlerle uzun süredir çalışan benim, bu şekilde haberim olabildi. Gençler bir parti kurmuşlardı. Güçlü Türkiye Partisi. Partinin üyelerinin yaş ortalaması 27 (Türkiye nüfusunun yaş ortalaması da 27). Başkan 30 yaşında, kurucu üyelerden biri ise 18… Sokakta değil, parti altında yasal olarak siyaset yapmak, düşüncelerini söylemek ve mecliste temsilci olmak isteyen bu gençlerin partisinden kaçınızın haberi var bilmiyorum. Onları dinlemek için yaşlanmalarını, yaşlandıkları zaman genç olduklarını iddia etmelerini ve genç görünümlü yaşlı oldukları için övünmelerini mi bekliyoruz? Yoksa vazgeçip, sokaklara dökülmelerini ve o zaman “Gençler gelecekle ilgilenmemeli, zararlı, biz onlar için en iyisini biliriz.” demeyi mi?

Çoğumuz belli bir yaştan sonra “gençliğimin değerini bilemedim” diye hayıflanır, gençlere gençliklerinin değerini bilmeleri gerektiği öğüdünü veririz. Peki, kendi gençliğinin değerini bilemeyenler, kendilerinden sonraki genç neslin değerini biliyor mu? Onlara kendilerini geliştirmeleri, beyinlerini bilimsel kullanmaları, bedenlerini sağlıklı ve dengeli tutmaları, sosyal gelişimlerini doğru ve yararlı yapmaları için gerekli koşulları yaratıyor mu? Tüm bunları yaparak gençlerin bireysel kimliklerini bulmaları ve onların oluşturacağı ülkemizin de kimlik gelişimini tamamlaması için destek olup, yol veriyor mu? Çevrenize, kendi evinizdeki gence, mahallenizdeki, üniversitedeki ya da çalışan gençlere, televizyonlarda boy gösteren davranış ve giyimleri ile büyük görünerek, kolayı seçerek başarı kazanmaya çalışan gençlere bakın ve hep birlikte dürüstçe büyüklük gösterip, “hayır” demeyi başarın. Çünkü bugün 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı.

Gençlik ve Spor Bayramı

Atatürk’ün Samsun’a gittiği günün yıldönümü. İşgal edilen ve parçalanmak üzere olan bir ülkenin kurtuluşa doğru attığı ilk adımının bayramını kutlayacağız. Bugünün, bize özgür bir ülke sunan Atatürk tarafından Gençlik ve Spor Bayramı olarak ilan edilmesinin nedeni nedir? Gençliğin gelecek olması mı, gençliğin dinamikliği mi, gençliğin gözü karalığı mı, gençliğin umut oluşu mu? Belki de hepsi birden. Gerçekten gençlik dönemi, insanın gözünün en kara olduğu, kendinden önce başkalarını düşündüğü, doğru bildiği için her şeyi göze aldığı bir dönemdir. Bugünü nasıl kutlayacağız? Bayraklar asacağız, konuşmalar yapacağız, gençler sahalarda gösteriler yapacak ve bitecek. Bayramın sahibi olan gençlere ilişkin sorunlar, beklentiler, umutsuzluklar gündeme gelmeyecek. Oysa bu ülkenin geleceği olan gençlere ne verdiğimizi, buna karşın neler beklediğimizi ve neler bekleyebileceğimizi yine konuşmayacağız. Bayramdan 20 gün sonra sınava girecek olan geçlerin, bayram yapamayacak kadar yorgun ve yılgın olduklarını fark etmeyeceğiz. Bırakın ülkelerinin geleceğini, kendi geleceklerini kurgulayamadıklarını hatırlamayacağız. Sınavı kazananın da, kaybedenin de işsizlik korkusu taşıdığını göremeyeceğiz. Korumalarını, ileri götürmelerini beklediğimiz ülkelerinin, onlara gelecek hazırlamadığı için, ülkeleri hakkında neler düşündüklerini sormayacağız. Tüm bunları sormuyoruz, ama geleceklerini başka ülkelerde planlamaya çalıştıklarında kızıyor, eleştiriyoruz. Ülke bilinci olmamakla suçluyoruz onları. Kaçmaya çalışmakla, hatta ülkelerini sevmemekle. Kullandıkları dili anlamadığımızı, Türkçe konuşamadıklarını, tüm kelime dağarcıklarının 300 kelimeyi geçmediğini söylüyoruz. Bu eleştirileri yaparken, onlara verdiğimiz örnekleri hiç dikkate almıyoruz. Televizyonlarda, sokaklarda konuşulanları, dükkânların isim panolarında yazılanları unutuyoruz. Türkçe isimli neredeyse hiçbir mekânın kalmadığı, bir sömürge ülkesi gibi yabancı dille eğitim veren okulların üstün sayıldığı ülkemizde, gençlerin düzgün Türkçe konuşmasını umut ediyoruz. Annelerinin, büyüklerinin bütün gün TV karşısında, bomboş programları izleyen gençlerin, televizyon seyretmek yerine kitap okumalarını bekliyoruz. Onlarla ne kadar konuştuğumuzu, vakit ayırdığımızı unutup, bilgisayarlarını bizden daha çok sevdiklerinden yakınıyoruz. Evde, sokakta, televizyonda kahraman, ünlü, başarılı diye gösterdiğimiz, vurguladığımız özdeşim modellerini görmezden gelip, onların erdemli, çalışkan, emeklerinin karşılığını bekleyen bir nesil olmalarını istiyoruz. Gençlik ve Spor bayramını kutlarken, gençler için spor alanları olmamasını, olanların “sıkı korunarak” gençlerin girmesine engel olunmasını zaten hiç aklımıza getirmiyoruz. Gençler ellerinde bıçaklarla, uyuşturucularla sokaklarda dolaşırken, çeteler, gasp gibi sorunların içindeyken yakınıyoruz. Ama gençlerin olumlu şeyler yapabilecekleri spor alanları, okuma alanları, buluşma alanları yaratma yönünde yapmamız gerekenleri gündeme getirmiyoruz. Bir ay sonra kapanacak olan okulların sadece bahçeleri otopark olarak çalışacak, bütün bir yaz spor salonları boş duracak ve gençler sokakta olmaya devam edecekler. Biz onları kimlerin kandırıp, cinayetler işlettiğini düşünüp, kötü büyükler arayacağız. Oysa o cinayetlerdeki kendi payımızı görmezden gelecek, onlara etki edemeyecek kadar bile büyük olamadığımızı inkâr edeceğiz.

Gençlik Geliyor

Ben umutluyum ve inanıyorum. Çünkü görüyorum ki, tüm bunlara karşın, yapmadıklarımıza, yapamadıklarımıza hatta yaptığımız olumsuzluklara karşın çok iyi yetişen bir gençlik de geliyor. Okuyan, araştıran, tartışan, düşünen ve ilerleyen gençlik… Önlerindeki olumsuz örneklerin içinden, azınlıkta olan, gündeme getirilmeyen olumlu örneklerle özdeşim yapmayı başarabilmiş bir gençlik. Ülkesini seven, sevgisini aklıyla birleştirerek dile getiren, dile getirdiklerini olumlu eylemlere çevirebilen bir gençlik. Bilgiyi sorgulayan, üniversiteleri yöneten bilimsel ve yasal olmayan kurumlara, bilim adamı geçinenlerin tüm kofluğuna ve beceriksizliğine karşın, gerçek bilim adamlarını bularak öğrenmeye, gerçek bilime kavuşmaya çalışan, çalışmanın önemini kavramış bir gençlik. Gelişmiş ülkelerin olanaklarından ve gelişimlerinden yararlanan, ama edindiklerini kendi ülkesini ileri götürmek, karanlıkta bırakmamak için kullanmayı ilke edinen bir gençlik. Bireysel kurtuluşu öğütleyen tüm öğretilere, yönlendirmelere ve örneklere karşın, sadece kendilerini değil, sadece kendi geleceklerini değil, ailelerinin, toplumun geleceğini de sırtlarında taşıyabilecek kadar güçlü ve aydın bir gençlik. Bireysel ve her türlü ortak çıkar gruplarının kurtuluşların değil, toplumsal kurtuluşların önemini anlayan bir gençlik. Geçmişten alınması gereken dersleri alıp, övünülmesi gerekenlerle övünüp, ama asıl gururun kendi yapacakları olduğunun bilincinde bir gençlik. Yani birçok şeyi yapamayan büyüklerine rağmen başarabilecek bir gençlik. Atatürk’ün gençliğe hitabesinde seslendiği, atalarının uğruna can verdikleri ülkeyi güvenerek teslim ettiği gençlik, atalarıyla gurur duyan ama atalarına şeref vermesi gerekenin kendileri olduğu bilincine sahip bir gençlik… Biz büyüklere bu bayramda tek şey kalıyor aslında. Bu gençliğin çoğalması için elimizden gelen tüm desteği vermek ve onlara engel olmamak. O zaman gerçekten büyük, gerçekten erişkin, gerçekten ata olabiliriz. O zaman kendi geçmişimize yanmadan, keşke yeniden genç olabilsem demeden, gururla görevimizi yaptık diyerek, güvenli geleceğimize hep birlikte bakabilir ve içimiz rahat olarak Atatürk’ümüzün en değerli armağanı olan özgürlük ve güveni damarlarımızda hissederek “Gençlik ve Spor bayramı kutlu olsun.” diyebiliriz.

Facebooktwitterlinkedinmail