Bir yılı tamamlayarak ve yenisine başlıyoruz. Tamamladığımız yılın kaç ay, kaç gün, kaç saat olduğunu hepimiz aynı hesaplasak da, aynı yıl bazılarımız için geçmek bilmedi, bazılarımız için çok çabuk bitti. Bunun nedeni; zamanı yaşadıklarımız ve elde ettiklerimizle ölçmemiz. Beğendiğimiz, hoşlandığımız bir kişi ile konuşurken, yararlandığımız ya da sevdiğimiz bir işle ilgilenirken zaman çabuk geçer. Oysa sıkıcı bildiğimiz bir işte çalışırken gün bitmek bilmez. Aynı şekilde isteksiz gittiğimiz toplantının bitmesi için devamlı saatimize bakarız ve zamanın akmadığını düşünürüz. Benzer şekilde biten yılın süresini algılarken elde ettiklerimizi, edemediklerimizi, yaşadıklarımızı düşünüyoruz. Eğer iş ve özel yaşamımızda isteklerimizin gerçekleştiğini düşünüyorsak, yaptığımız şeylerin sonuçlarını gördüğümüze ve sonuca ulaştığına inanıyorsak, yıl bizim için hızla akıp gitmiş demektir. Ama aklımızdan geçenlerin çoğunu yapamadığımız, yapmaya çalıştıklarımızın sonuçlanmadığı, yaşamın isteğimiz gibi olmadığını düşündüğümüz yıl bitmek bilmeyen yıl olmuştur.
Sadece elde ettiklerimiz, uygulayabildiklerimiz, zaman algımızı etkilemez. Kendimize ilişkin bazı özellikler de yılların, günlerin hatta saniyelerin uzunluğunu belirler. Üzüntü, sıkıntı, depresyon ve kaygı zamanın yavaş akmasına, bir türlü geçmemesine neden olur. Yine kaygıyla beklediğimiz saatler bir türlü gelmek bilmez. Kaygılı kişiye, sınava ya da sunuma girmek için beklediği beş dakika bir ömür gibi gelir. Mutsuz, sıkıntılı, üzgün olduğunuz gün bir türlü sona ermez. Bu nedenle üzüntülü ve kaygılı geçen bir yılı, olduğundan uzun algılarız. Zamanın geçmediğine ilişkin algımız, bizin sıkıntımızı daha çok arttırır. Stresli geçen zaman bizi sabırsız yapar. Uykusuzluk ve alkol, zamanı daha uzun algılamamıza ve ani kararlar vermemize neden olmaktadır. Stres nedeniyle geçmeyen zamanı hızlandırmak için ani kararlar alıp, yanlış yapma olasılığımızı arttırırız. Her yanlış yeni kaygıları, sıkıntıları ve stresi getirir ve zamanın akışı iyice yavaşlar. Yaptığımız şey zorsa, ya da biz onu zor olarak algılıyorsak algıladığımız zaman daha kısa gelir. Zorlandığımız işleri yaparken verilen zamanın Hep kısa olduğunu söylememiz bundandır. Oysa sıkıldığımız, kalabalık, havasız ortamlarda zaman her zaman geçirdiğimizde daha uzun olarak algılanır.
Zaman Bekledikçe Geçmez…
Zamanı nasıl algıladığımız beyinde yaşanan nöronal ileti süreçleriyle ilintilidir. Zaman algısı beynimizin frontal bölgesi ile ilişkilidir. Zamanı uzun algılarak kısa süreli sonuçları seçenlerle, diğerlerinin karar anında faklı beyin alanları çalışmaktadır. Özellikle tüm dikkatimizi zamanın geçmesine verdiğimizde, süreyi daha uzun algılamaya başlarız. Sürekli kontrol ettiğimiz saat ilerlemez, günler bitmez. Zaman algımız dikkat ve hafıza ile ilişkilidir. Dikkat arttıkça zaman algısı artar. Bitiremediğimiz şeyleri, bitirbildiklerimizden daha iyi hatırlarız. Bu nedenle,yıl sonunda sonra yaptığımız şeylerden çok, yapamadıklarımızı, uğraştıklarımızı hatırlarız.
Zaman bizim algıladığımız hızla akıyor. Biz kararlarımızı verirken, seçimlerimizi yaparken algıladığımız zaman akışını temel alıyoruz. Bu bilgiler ışığında birçok şeyi yeniden düşünebilir, kararlarımızı değerlendirebiliriz. Daha uzun bir süre beklemek istemediğimiz için mi bu iş yerini seçtik? Çalışma saatlerimiz çok uzun mu geliyor? Onunla konuşurken zaman akmıyor mu? Bitirdiğimiz yıl gerçekten 365 gün müydü?