Anne-baba olmanın sadece çocukların fiziksel gereksinimlerini karşılamak olmadığını her defasında vurguluyorum. Çünkü ihmal ve istismar olmadığı zaman, çocukların bu tür gereksinimleri her aile tarafından ellerinden geldiğince karşılanmaya çalışılmaktadır. Çocuklarımıza, aslında kendimize ve yaşadığımız topluma, dünyaya karşı sorumlu olduğumuz değerlerin öğretilmek, doğru yönlendirmek, doğru bilgilendirmek, onları ruhsal açıdan sağlıklı, sosyal açıdan dengeli büyütmek önem kazanmaktadır. Çocuk olmanın doğası doğruyu yanlışı, oluru olmazı ayırt etmede zorluktur. Büyüme ve gelişme süresince bunlar büyükler tarafından öğretilmelidir. Büyüklerin bu öğretimi doğru yapabilmesinin yolu ise, büyüklerin de bu kavramları doğru anlaması ve sağlıklı olarak aktarmayı bilmesinden geçer. Çocuklar yürümeye, özellikle de konuşmaya başladıkları zaman isteklerini net olarak belirtmeye de başlar. Ondan önce ağlamak dışında iletişim araçları yoktur. Ve istekleri karınlarının doyması, altlarının temizlenmesi, rahatsızlıklarının anlaşılarak çözümlenmesi gibi daha kendilerine dönük gereksinimlerden oluşur. Çevreyi tanımaya başladıktan sonra gördükleri şeyleri istemeye başlarlar. Gördükleri nesneler çoğaldıkça istekleri artar ve seçim yapamadıkları için hepsine birden sahip olmaya çalışırlar. Biraz önce istediği oyuncak elindeyken, bir diğerini, onu aldığında bir başkasını… Hep isterler. Siz “Ya bunu, ya bunu alabilirsin. İkisi de olmaz. Hangisini istiyorsun?” dediğinizde genellikle kriz çıkar. Çünkü karar veremez, çünkü seçebilme yeteneği gelişmemiştir. Arzularını dizginleyemez ve erteleyemez. Hemen her istediğinin olmasını bekler. Seçim yapmaya zorladığınızda ise, seçimini bilinçli yapamadığı için aklı diğerinde kalır. Bu durum elindekinin değerini bilmemesi ve onu değerlendirmeden başka istekler peşine düşmesi sonucunu doğurur.
Karar verebilmek ve seçim yapabilmek gelişim düzeyi ile ilişkilidir
Doğru karar verebilmek ve seçim yapabilmek gelişim düzeyi ile ilişkilidir. Yeterli beyin gelişimi olmayan, düşünmeyi ve değerlendirmeyi henüz öğrenmemiş bir çocuğun karar vererek, seçim yapmasını istemek onu çaresiz bırakmak ve sıkıntıya sokmak demektir. Sorun çıktığında “Bu senin kararındı, senin seçimindi.” demek sorunu çözmez. Aslında bu tür durumlarda çocukların erişkinlere “Sen çocuk sözüyle mi yaşamını düzenliyorsun?” diye sormaları gerekir ama soramazlar. Çünkü bu doğru soruyu sorabilmeleri için de belli bir gelişim dönemine gelmiş, düşünmeyi, değerlendirmeyi öğrenmiş olmaları gerekir. Evlerde sık sık duyulan “Kardeş istedin, şimdi kıskanıyorsun.”, “Buraya gelmeyi sen seçtin, sıkıldım diyorsun.”, ”Bu kıyafeti sen istedin, rahatsız oluyorsun.” gibi yakınmaların temelinde, erişkinlerin çocuğun gelişim dönemini dikkate almamaları yatar. Çünkü bu yanlış kararların sorumlusu, o kararı veren çocuğun değil, gelişim ve düşünce düzeyi yetersiz bir dönemde, bunların gelişimini beklemeden ve nasıl düşünüleceğini öğretmeden kararı çocuğa bırakan erişkinindir. Çözümü de o bulmak zorundadır.
Karar verebilmek ve seçim yapabilmek çocuğun gelişim düzeyi arttıkça gelişir. Ama bu gelişimin sağlıklı olabilmesi için çocuğun bilgilenmesi, bilgiyi değerlendirebilmesi, düşünmeyi öğrenmesi gerekir. Bu gelişim süreci kendiliğinden olmaz. Birçok anne-babanın sandığı gibi çocuk büyüdükçe kendiliğinden olmaz. Oysa aileler çoğunlukla “Büyüsün, bizim yaşımıza gelsin öğrenir.” der. Bu düşüncenin yanlışlığını anlamak çok kolaydır. Çevrenize bakın. Erişkin olmasına, büyük adam olmasına karşın doğru düşünmeyi, bilgilenmeyi, bilgileri değerlendirmeyi beceremeyen, bu nedenle sürekli yanlış kararlar veren ve seçim yapamayan insanlar göreceksiniz.
Nasıl öğreteceğiz?
Çocuğu erişkinden ayıran bazı özellikler vardır. Bunlardan ilki, çocukların hızlı bir zihin ve dil gelişimi vardır. Ancak duygu ve düşüncelerini anlatımları zayıf ve mantıklı düşünme yetenekleri sınırlıdır. Bu nedenle çevresinde gördüklerini gerçeğe uygun olarak değerlendiremez. Ayrıca çocuklar dürtü ve isteklerini ertelemez, dizginleyemez. İsteklerinin hemen olmasını arzular, yer, zaman gözetmezler. Ve önemli bir ayrım da çocukların somut düşünmeleridir. Somut düşünme çocuklarda yavaş gelişir ve 11 yaş civarında oluşur. Ama eğer yönlendirilmezse daha sonra da devam eder. Bu nedenle sadece gözleriyle gördükleri, elleriyle tuttukları şeye inanırlar. Onları tehlike karşısında uyardığınızda, somut olarak görmeleri gerekir. Belirtileri, bilgilerini, deneyimlerini birleştirerek somut olarak görmese de, tehlikenin varlığını algılayamaz ve davranışını değiştirmez. Eğer çocuğa bilgilendirme, bilgileri değerlendirme, düşünme öğretilmezse erişkin dönemde de somut dönem özelliklerini gösterir. Okul öncesi dönemde, soyut döneminde, düşünme yeteneği sınırlı iken onu seçim yapmak ve karar vermek zorunda bırakmak, onda kaygı, yetersizlik ve kızgınlık oluşturacaktır. Kısaca üç yaşındaki çocuğa gidilecek yerin, yatma saatinin, yemesi gerekenin, giymesi gerekenin, izlemesi gerekenin, yapmaması gerekenin seçimini bırakmak demokratik aile ya da çocuğa kişilik veren aile olmayı sağlamaz. Aksine sorun yaratır. Çocuğun gelişim dönemini dikkate alarak, bu özelliklerini geliştirmek için onu dinlemek, sorularına dönemine uygun yanıtlar vermek, bilgilenmesini sağlamak, öğrendiklerini nasıl kullanacağını öğretmek şarttır. Bunları öğretirken ona bunları yapabilen bir erişkin modeli olabilmek de gerekir.
Öğretemezsek ne olur?
Nasıl bilgi edineceğini, bu bilgileri nasıl değerlendirmesi gerektiğini, sonra bunların ışığında karar vermesi ve seçim yapmasını, kısaca düşünmeyi öğretmediğimiz çocuğa ne olur? Ergenlik döneminden başlayarak tüm yaşantısı boyunca karar vermek ve seçim yapmakta zorlanır. Bu nedenle ya tatminsiz, her şeyi isteyen ama hiçbir şeye sahip olamayan, her defasında zarar görmesine karşın benzer yanlışları tekrarlayan, seçimlerini düşünerek değil, o andaki isteklerine, arzularına, haz ilkesine göre yapan bir erişkin olur. Ya da bilgisizliği, düşünmeyi öğrenmediği için başkalarının kararlarına uyan, düşünebildiğine inandığı kişilerin kararlarını yargılamadan onların seçimlerini kendi seçimi sanan, bilgisizliği ve düşünerek doğruyu bulmayı başaramadığı için ideolojilerin, öğretilerin, inanç sistemlerinin yargılanamayan, eleştirilemeyen, değiştirilemeyen doğrular olduğuna inanarak onların iradesine boyun eğen insanlar olurlar. Her iki koşulda ise yetiştirdiğiniz çocuk işini, eşini seçemeyen, yaşamını yönetemeyen, kendini ve ülkesini yönetecek kişileri doğru belirleyemeyen, birey olamayan biri olacaktır. Bunu engellemenin yolu çocuklarımıza bilginin değerini, bilgiyi kullanmayı, düşünmeyi, düşündüğünü geliştirmeyi ve doğru olarak anlatabilmeyi öğretmekten geçer. Öğretmenin en etkili ama en zor şekli ise bunları yaparak, onlara örnek olmaktır.