Çocuklarını anlatırken, ailelerin kimi zaman iyi bir özellik kimi zaman ise zayıflık olarak dile getirdikleri bir özellik var: Duygusal olmaları. Kimi aile sorunlardan bahsettikten sonra ekliyor: “Ama çok duygusaldır, başkasına bir şey olsa hemen üzülür.” Bazı ailelerin ise getirdikleri sorun listesinde yer alıyor: “Çok duygusal, her şeye üzülüyor.” Özellikle erkek çocuklarının duygusal olmaları pek hoş karşılanmaz. Aslında bu tanımlarda bahsedilen şey duygusallıktan çok, duyarlılık. Yani başkalarının yaşadıklarına önem vermek, anlamak, dinlemek ve en önemlisi elinden geleni yapmaya çalışmak. Hepimiz insana, çevreye, doğaya, diğer canlılara, dünyaya duyarlı çocuklar yetiştirmek istemiyor muyuz? Çevremizde duyarlı erişkinler olmasını yeğlemiyor muyuz?
ÖRNEK OLMANIN ZORLUĞU
Duyarlı çocuk yetiştirmeyi istemek kolay. Zor olan, çocukların en önemli öğrenme yolunu kullanabilmeleri için onlara örnek olabilmek. Önce her ebeveyn kendisinin ne kadar duyarlı olduğuna bakmalı. Yediğiniz çekirdeğin çöpünü, elinizdeki kâğıdı yere atarken çocuğunuza çevreye duyarlı olmasını söylemeniz işe yaramayacaktır. Yanınıza yaklaşan kediyi, köpeği kovalarken hayvanlara duyarlığı öğretmek zor olacaktır.
Sizin yorgunluğunuzu anlamadığı, sizden sürekli bir şeyler istediği için kızdığınız çocuğunuza bir hastalığı, özrü olan arkadaşından uzak durmasını söylediğiniz zaman en büyük ikilem başlar. Sosyal olarak denk görmediğiniz kişilere davranışınız, duruşunuz çocuğunuzun farklılıklara duyarlılığını yok edecektir. Televizyonda izlediğiniz ölümlere, okuduğunuz başkalarının acılarına, sokakta ya da çevrenizde olan diğer insanların acılarına siz ne kadar duyarlıysanız, çocuğunuz da o kadar duyarlı olacaktır. Duyarlı olmak demek, acıyıp, üzüldüm diyerek geçmek demek değildir. Duyarlı olmak demek nasıl paylaşırım, nasıl destek olurum, ben ne yapabilirim sorularını sormak, araştırmak demektir. Aslında duygusallık dememizin nedeni, duyarlılığın hissettiğimiz duyguları nasıl yansıttığımız, nasıl ele aldığımızla ilişkili olmasıdır. Üzülmek en temel duygulardan biridir. Her birimiz üzüntümüzü farklı yollarla gösteririz. Eğer duygularımızı sağlıklı göstermeyi becerebilirsek çocuklarımız da öyle yapacaktır. Onların duyarlılıklarını desteklemekte yarar var. Kendi dışlarında olanlara karşı ilgili olmaları, sahiplenmeleri kısaca duyarlı olmaları hem kendileri için hem de sizlerle olan iletişimleri için yararlı olacaktır.
Çocuklar büyürken aileden öğrendikleri temeldir. Ama aile dışında etkenler de yaşamını yönlendirir. Çocukların duyarlılığına örnek olacak, destekleyecek önemli kurumlardan biri okuldur. Okulun sadece öğretim değil, eğitim yapmakla da yükümlü olduğunu unutmamak gerekir. Okulun farklı özelliği olan çocukları nasıl ele aldığı, dışlayıp dışlamadığı, öğretmenin davranışı çocukların bakışını biçimlendirir. Okul seçmek ebeveynlerin görevi olduğu için, dolaylı olarak bu konuda aileyi ilgilendirmektedir. Bir başka etken çocuğun yaşadığı çevre, izlediği TV ve internette gezindiği yerlerdir. Tüm bunlar çocuğun duyarlılıklarını etkileyecektir. Tümünün denetlenmesi yine ailelerin sorumluluğundadır.
Aşırı duygusal diye tanımladığımız, isteklerini ağlayarak yaptırmaya çalışan, hayır dendiğinde aşırı üzüldüğü için hayır denilmeyen çocuklarımızın bu davranışının duygusallık değil, bizim tutum sorunumuz olduğunu hatırlayalım. Çocukluk, insanların en duyarlı oldukları ve öğrenmeye, değişmeye en açık oldukları zamandır. Onlara doğru davranır ve örnek olursak; kendine güvenen, kendine yetebilen, sorumluluklarını bilen, hatalarının bedelini ödemekten korkmayan ama onları düzeltme cesareti ve becerisi kazanmış, kendileri dışında olan sorunlara duyarlı ve onları çözmek için uğraşan çocuklar yetiştirmek mümkün olacaktır.