Yaz başında bir mail aldım. Suç ve Ceza Film Festivali’nde beraber çalıştığımız, geçen yıl muhteşem festival tanıtım filmimizi çeken yönetmen Korhan Bozkurt’tan geliyordu. Mail yoğun festival çalışmalarına ilişkin değildi. “Romanımı bitirdim, okur musunuz?” diyordu. Ekteki romanı açarak okumaya başladım. Öncelikle adı dikkatimi çekti. HOŞCA KAL: Bir erkek vedası. Bu isim sadece iyi bir roman okuru olarak değil, bir psikiyatrist olarak bana çok ilginç gelmişti. Benimle konuşmaya gelen, danışan, aşk acısı çeken kadınların en çok sorduğu sorulardan biri erkek arkadaşlarının niçin bağlanmaktan korktuklarıydı. Gitmelerinin, ayrılmalarının nedeninin bu olduğunu düşünüyorlardı. Düşünüyorlardı ama çoğu kez anlam veremiyorlar ve nasıl vazgeçireceklerini öğrenmek istiyorlardı. Romana başlarken “Acaba…” dedim kendi kendime “35 yaşlarında bir erkeğin yazdığı vedanın öyküsü, bu soruların birazına yanıt olabilir mi?” Sonra okudum. Geri yolladım düşüncelerimle birlikte. Bir süre sonra kitap bazı yerler düzenlenmiş, bazı ekler yapılmış haliyle yeniden geldi. Bir daha okudum. Şimdi kitap çıktı. Arka kapağında okuduğum zaman gönderdiğim kısacık notu basmışlar. Korhan Bozkurt “Dünyada yaşamış insan sayısı kadar kırık kalp var, farkındayım. Ama benim için önemli olan hep senin kalbin olacak, çünkü onu ben kırdım. Biliyorum… Özür dilerim.” demiş. Özür dilemek kalanın acısını giderir mi? Arkada kalan olmak zordur. Peki gitmek o kadar kolay mı?
AYRILIKLAR DA SEVDAYA DAHİL
Şair “Ayrılıklar da sevdaya dahil.” demiş. Gerçekten de sevebilmenin önemli bir parçası da ayrılabilmeyi bilmektir. Bağlılıkları terk etmek zordur, ama bağımlılıklardan kopmak çok daha zordur. Birçok şeye, kişiye veda etmek zor gelir. Ama en zor ayrılıklardan biri sevgiliden, eşten, bir bağlılıktan ayrılmaktır. Gidenin de, kalanın da acıdığı, ne yapacağını bilemediği ayrılıklar. Kalan çoğu kez hazır olmaz, bir türlü gideni anlamaz. Genellikle gidenin hata yaptığını, bu hatayı ona anlatması gerektiğini, geri döndürmesi gerektiğini ve yanıldığını düşünür. Çırpınır durur öfkesi ve acısıyla. Öfke ve acı yan yana geldiğinde hatalar artar, gidenin geri gelmesi için yapılan davranışlar, çoğu kez gidenin gitmesini haklı kılmaktan öteye geçemez. Kalanı daha da tüketen, koparan, yeni bir yaşama geçmesini engelleyen bir sürece döner. Hep gidenin gitme nedeni aranır. Kendini gözden geçirir insan, kendinde yanlışlar arar. Öyle ya “Ne yapmıştır da gitmiştir.” Oysa gidenin gitme nedeni hep kendisidir. Kalanla değil, kendisi ile ilgilidir gidişi. Kalma mücadelesini de, gitme kararını da kendi için vermiştir. Kalanın işi zordur ama gitmek de hiç kolay değildir. Hele gidenin niçin gittiğini anlayabilmesi, anladığında kabullenip kalanı suçlamaktan vazgeçebilmesi, tüm bunları dile getirip, söze ya da kağıda dökebilmesi çok daha zordur. Gitmek ve gitmenin bedelini ödemeye hazır olmak hiç kolay değildir.
Her sevginin, her kalışın ve her gidişin bir öyküsü var. Korhan Bozkurt giden bir adamın öyküsünü yazmış. Kitapta geride kalan kadının adını hatırlıyorum ama giden kahramanın adı geçiyor muydu hatırlayamıyorum. Galiba adı yoktu, sadece bir erkeğin öyküsüydü; giden, veda eden ve vedasını anlatan bir erkeğin öyküsü. Gidenlerin öyküleri birbirine benzer mi? Benzemez. Tüm giden erkekler aynıdır diye bir genelleme yapılabilir mi? Hayır! Ama Hoşça kal, bir erkeğin vedasının öyküsü. Giderken hiç kızgınlık taşımayan, karşısındakini suçlamayan ve niçin gittiğini anlamaya çalışan bir erkeğin. Rahat okunan yazım şekli, okumanızı kolaylaştıracaktır. Artemis yayınlarından çıkan Korhan Bozkurt’un kitabında belki sorularınızdan bazılarının yanıtını ya da en azından yanıtı nerede aramanız gerektiğini bulabileceksiniz. Okuduktan sonra yazarsanız belki bu konuya devam eder, “Gitmek mi zor? Kalmak mı zor?” sorusuna birlikte yanıt ararız.