ŞEBNEM FERAH KONSERİ

Bugün elime bir fırsat geçti ve sıkıcı bir psikiyatri yazısı yerine eğlenceli, kısa, çabuk okunan bir köşe yazısı yazmaya çalışacağım. Bir gazeteci olmadığım için ne kadar becerebilirim bilmiyorum ama deneyeceğim.

Konser
Oğlum bir Şebnem Ferah hayranı. Aslında onu ilk kez altı yıl önce ben keşfetmiştim. Arabada Artık Kısa Cümleler Kuruyorum albümünü dinlerken, “Yine bu kaset mi?” diye itiraz ederdi. O zaman çocuktu. Ama şimdi ben yaşlı, o da ergen olunca işler değişti. Tüm albümleri, fotoğrafları, röportajları takipte. Bu arada benim eski kayıtlarıma da el koyuldu. Tüm konserlerine gidiliyor. Park Orman’daki Cam Kırıkları isimli yeni albümün gala konserine birlikte gittik. Yaş ortalaması sanırım yirmi civarındaydı. Benim gibi birkaç anne-baba ve otuzlarına gelmiş gençler de vardı. Oldukça kalabalık bir konserdi. Pırıl pırıl, heyecanlı ve umutlu gençleri gülümseyerek izlemek, yaşlanmanın belirtilerinden biri olsa gerek. Bu görüntüyü bozan tek şey hemen hepsinin ellerindeki bira kutuları ve sigaralardı. Bağımlılığın getireceği riski, yaşlılardan daha iyi bilecek kapasiteleri olan gençlerin bu kadar erken yaşlarda ilk adımı atmış olması üzücüydü. Düşündüm de biz büyükler müzikten korkacağımıza, bunlardan korkmalıydık ve bunların müzikle hiç ilgisi yoktu. Orda sanat müziği konseri de olsa, aynı şeyler satılacaktı. Yoğun kalabalık, orkestranın sahneye çıkmasıyla coştu. Ve Şebnem Ferah sahneye çıktı. Gülen, sevimli bir yüz, rüzgârla dalgalanan saçlar ve güçlü bir ses. Ama asıl önemlisi bir roman güzelliğinde olan, anlaşılır ve güzel Türkçe kullanılan şarkı sözleriydi. Ayrıca bir rock konserinde ailelerin olacağını sandığı konuşmalar yoktu. Şebnem Ferah şarkı aralarında gençlerle yaptığı konuşmalarda da, düzgün ve güzel bir Türkçe kullandı. Şarkılar umut doluydu, başkaldırı ve güçlüklere direnç doluydu. Gençler elleri havada eşlik ediyorlardı “Önümde ağır bir kapı, ardında okyanus var, ben zaten suda doğmuşum kapıyı açmam gerek. İşte o an biri gelip tutuyor kulağımdan, gözü anahtar deliğinde “bak” diyor sadece buradan. “Bırak” diyorum. O küçücük resmi yetmez bize bu küçük esinti, nerde törpülendin böyle. “Olmaz” diyor, tutup ayak bileğimi şimdi. Önümde ağır bir kapı, ardında okyanus var, bir de bileğimden biri çekiyor, benimse kapıyı açmam gerek. “Bak” diyorum koca dünyaya, derhal buradan çıkmam gerek. Bari çekme bileğimden, benim her şeyi görüp, öğrenmem gerek. Bir ileri, bir geri adım bu kapının ardı demek. Sonunda boğulmak olsa da, benim o sularda yüzmem gerek…” Bir de aileler dinlese. Onların genç olduklarını, yüzmelerini engellemek yerine, yüzmeyi öğretip inanmamız gerektiğini, korumanın yolunun kapının ardına çıkarmamak olmadığını bir anlasalar. Kendi törpülenmişliklerinin korkularından sıyrılsalar. Buna inanmaları için, doğruyu öğrettiklerinden, çocuklarıyla paylaştıklarından emin olmaları gerekiyor. Kulağım müzikte çevreyi inceliyorum. Önümüzde türbanlı bir genç kız grubu var. Onların yanında kulaklarında küpeleri ve sevgilileriyle bir grup genç. Bir yanımızda boşluklarda okul ve sorunları irdeleyen öğrenci grubu. Hepsinin elleri havada, ezbere şarkı söylüyorlar. İçimden aferin ve teşekkürler Şebnem diyorum. Günlük konuşmalarında 300 kelime bozuk Türkçe kullanan gençlere, bu güzel sözleri ezberlettiğin için ve alkolle, uyuşturucuyla, şiddetle birleştirenlerin aksine müzik ve umutla bir araya getirdiğin için. Ve bizler, politikacılar, aileler, uzmanlar bu harika geleceği anlamsız çatışmalarımız ve yanlış öğretilerimizle kötüleyip, parçalayacağımıza, ülkemiz ve iyi gelecek ortak paydasında birleştirebiliriz. Müziğin koşulsuz bir araya getirdiği bu gençleri, akıllı davranabilir ve doğru amaçlar sunarsak biz de kazanabiliriz. Diğer yanımızda 13-15 yaşlarında iki kızına sarılmış, dans ederek şarkı söyleyen bir baba var. Eleştirmek yerine, anlayıp paylaşmayı seçmiş bir baba. Kızlarıyla birlikte söylüyor “Sevgilim ve dostum; babam, oğlum… Arkadaşım, aşkım; her şeyimdin sen…” Taşkınlık yok, çünkü sahnede gençleri taşkınlıkla değil, müzikle coşturan bir grup var. Rock müzikten, metal müzikten hiç dinlemeden korkan anne-babalara inat söylüyorlar: “Her kalp büyük bir dünya ve bir kalp kırıldığında, hayata dair ne varsa üzerinde o dünyanın, başlar yok olmaya, denizler kurur, toprak küser, denge kalmaz o dünyada…” Oysa biz büyükler, kalpler kırıyoruz, yaşamları kurutmak ve küstürmek pahasına. Gençler gelecek, onlar umut. Onları anlamak ve güvenmek gerek ki geleceğe umutla bakalım. Yaşamımızın bir anlamı olsun.

Konser bitti, umutlar devam ediyor…
Teşekkürler Şebnem Ferah, güzel sözler ve harika üç saat için. Ve teşekkürler oğlum, çok özel olduğunu bildiğim bu zevki annenle paylaştığın için. İmza alamadın ama duygu ve zevklerine beni ortak ettin. Konser bitti, gençlerin hepsinin eşlik ettiği şarkı devam ediyor: “Bari çekme bileğimden, benim her şeyi görüp, öğrenmem gerek, her şeyi görüp, öğrenmem gerek, her şeyi görüp, öğrenmem gerek… Sonunda boğulmak olsa da, benim o sularda yüzmem gerek, yüzmem gerek, yüzmem gerek…”

Facebooktwitterlinkedinmail